|
Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği"™nin (İLESAM) cumartesi etkinliklerinde Doç. Dr. Mete Gündoğan, "Küresel Mali Kriz ve Çözüm Arayışları" konulu bir konferans verdi. İLESAM Başkanı Prof. Dr. Vahit BIÇAK"™ın açış konuşmasının ardından kürsüye gelen Gündoğan, dünyada yaşanan ekonomik krizi değerlendirdi. Milli Gazete, 22 Aralık 2008) Doç. Dr. Mete Gündoğan, ekonomilerin bugün karşı karşıya kaldığı durumun büyük bir hata yapılarak 1929 yılında yaşanan ekonomik buhrana benzetilmeye çalışıldığını belirtti.
ANKARA BÜROSU
Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği"™nin (İLESAM) cumartesi etkinliklerinde Doç. Dr. Mete Gündoğan, "Küresel Mali Kriz ve Çözüm Arayışları" konulu bir konferans verdi. İLESAM Başkanı Prof. Dr. Vahit BIÇAK"™ın açış konuşmasının ardından kürsüye gelen Gündoğan, dünyada yaşanan ekonomik krizi değerlendirdi. Yaşananları kriz olarak değerlendirmenin yanlışlığına dikkat çeken Gündoğan, yaşananları 'kriz"™ olarak değil 'çöküş"™ olarak değerlendirdi. Bu çöküşünün ana sebebinin de içinde bulunulan borca dayalı para sistemi olduğuna vurgu yapan Gündoğan, bugüne nasıl gelindiğinin de süreçlerine dikkat çekti.
Bu süreçte yaşananların iyi analiz edilmesi gerektiğinin altını çizen Gündoğan, "1944 Bretton Woods konferansları ile dolar altına bağlanarak uluslararası rezerv para birimi olarak kabul edildi. Bu sistemi korumak ve kollamak için de IMF ve Dünya Bankası kuruldu" dedi. Bu durumun aslında ABD hegamonyasının resmen başlangıcı anlamına geldiğini ifade eden Gündoğan, şöyle konuştu: "ABD bu durumu 1970"™li yılların başlarında kadar sürdürdü. Avrupa ve Japonya"™nın, ekonomilerini düzeltip dünya pazarlarına girmeye başlamasıyla, hegamonik güç ABD oyunun kurallarını değiştirdi. Doların altına bağımlı olarak basılması zorunluluğunu ortadan kaldırdı. Meşhur ifadesiyle, 'altın penceresi"™ni kapattı. Yani kıymeti sözde olan kağıt para dolar ile kıymeti kendinden menkul fiziksel altın arasındaki bağ koparıldı"
Bunun sonucunda ABD"™nin matbaada "dolar" adı verilen kağıtları basıp ülkelerin mal ve hizmetlerini satın alabilir hale geldiğine vurgu yapan Gündoğan, "Ülkeler de, genel geçer para birimi olan 'dolar"™ı kazanabilmek için ya aşırı derecede borçlanıyorlar ya da deli gibi ihracata yöneliyorlardı. Aşırı borçlanma 'borç krizi"™ni orta çıkardı. ABD 'Washington Mutabakatı"™ ile borçlanma kriterlerini belirledi. Yani, bir 'düzeltme"™ ile yola devam etti. IMF ve Dünya Bankası ise 'gereğini"™ yaptı" dedi. 1990"™lı yıllara gelindiğinde artık dünya pazarlarına uzak doğu ülkelerinin mallarının da girmeye başladığın dile getiren Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mete Gündoğan, "Hegamonik güç ABD oyunun kurallarını yine değiştirdi. Önce büyük sermaye sıcak para hareketleri ile uzak doğu ekonomisini ve siyasi yapılanmaları çökertti ve ardından sürdürülebilir büyüme ve daha fazla istikrar için reform ve serbestleşme yapılmasını talep etti. Bu talepler, 1999 Köln Zirvesi ile meşrulaştırıldı. Hegamonya, Uzakdoğu ülkelerine ve 'yükselen piyasalara"™ dikkat çekerek o ülkelerin her şeyini ele geçirme sürecini başlattı. Burada, yükselen piyasalara Türkiye"™miz de dahildir. Bu süreçte ilgili ülkelerin ekonomik varlıklarına, şirketlerine, bankalarına ve hatta topraklarına bile el konuldu" diye konuştu.
Finans ekonomisi balon gibi şişmeye başladı
Reel ekonomi ile finansal ekonomi arasında "kıymet bakımından" oluşan tehlikeli makasın zamanla hegamonyanın aleyhine döndüğünü, finans ekonomisinin bir balon gibi şişmeye başladığını vurgulayan Gündoğan, şunları kaydetti: "Amiyane tabirle; ortada kıymet ifade eden trilyonlarca kağıt (ya da elektronik kayıt) var ama o kadar kağıdın satın alacağı reel mal ve hizmetler yoktur. Yani, sahip olduğumuz paranın fiziksel karşılığı yoktur. Bunun rakamsal boyutlarını şu şekilde ifade etmek mümkündür. Bugün itibarıyla dünya toplam üretiminin yaklaşık 60 trilyon dolar olduğu tahmin edilmektedir. Dünyadaki toplam finansal kağıt ya da elektronik kayıtların değerinin ise yaklaşık 600 trilyon dolar olduğu tahmin edilmektedir. Yani finans sektöründeki "para", dünyadaki mal ve hizmetleri yaklaşık 10 defa satın alabilecek kadar çoğalmıştır. Ancak bu para "üreterek" değil faiz ve faiz benzeri finansal atraksiyonlar ile çoğaltılmıştır. Yani birileri haksız bir şekilde üretilen her şeyi talep etmektedir. Hem de defalarca!"
Türkiye D8"™i hemen harekete geçirmeli
Bundan sonra yapılması gerekenin, bu sürecin sonrasının nasıl şekillendirileceğini tahmin ederek, pozisyon almak ya da yeni bir süreç yapılandırmak olduğunu söyleyen Gündoğan, şunları dile getirdi: "Birincisine göre hareket ederseniz göçüğün altında kalırsınız. 'Ölü yüzü pudralamak"™ ile bu işler çözülmez. Mevcut hükümet politikaları maalesef bu yönde sadece sonunu bekliyor. Bu hastalık 'ölüm hastalığı"™dır ve çaresi yoktur. Başka bir yöne doğru hareket etmesi de mümkün gözükmüyor. Yapılan G20 toplantısı bize bu işin yönünü gösterir gibi oldu. Global elitler mevcut durumlarını takviye etmek için 'diğerlerini"™ kendilerine borçlandırmak ve ezmek istemektedirler. Nitekim şimdi Türkiyemiz"™in yapmaya çalıştığı 'ihtiyati standby"™ı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. İkinci yolu takip ederseniz hemen D8"™leri daha aktif hale getirerek ortak bir para birimi oluşturmanız ve operasyon kriterlerini ortaya koymanız gerekir. Bu kısa zamanda D60 ve D160"™a doğru yayılır. Bunu yapmak da Milli Görüş vizyonu ister. Hatta ve hatta üçüncü bir yol da vardır ki en iyisi de odur. Hem mevcut sistemin zaaflarından yararlanarak borçları tasfiye etmek hem de yeni bir para birimi ile yeni bir sistem yerleştirmek. Yani, Yeni Bir Dünya oluşturmak. Sanırım başka çıkış yolu da yoktur."
Neticede, içinde bulunulan 'Borca Dayalı Para Sistemi"™nin bu krizin ana sebebi haline geldiğini ifade eden Gündoğan, "Bu sistemde piyasaya ne kadar çok para verirseniz o kadar çok borçlarınızı artırırsınız. Şimdi birkaç trilyon dolara yakın para piyasaya verilecekmiş. Demek ki en az birkaç trilyon dolar daha sistemi borçlandıracaksınız. Yani çöküşü hızlandıracaksınız" dedi. |